Bir kahvaltı masasının etrafında toplanmışız.
Birimizin kalbi kırık, birimiz işinden nefret ediyor,
birimiz yeni işine umutla bakıyor, birimiz her şeyi boş verip bir seyahate mi
çıksak diyor, birimiz bu gece sarhoş mu olsak diye lafa dalıyor.
Ortaya karışık laf salatası…
Masada beyaz peynir, yumurtalı ekmek, pişi, envai çeşit zeytin, salatalık domates, biber,
bal kaymak…
Kendini kaybetmemek elde değil. Taze ekmeğin üzerine sürdüğüm kaymağı balla
şenlendirirken bir arkadaşım soruyor:
Peki, sen yemek için yaşayanlardan mısın, yaşamak için
yiyenlerden mi?
Dünyanın en geyik sorusu…
Önümdeki simidi ikiye bölerken "ben paylaşmak için yiyenlerdenim" diyorum…
Bazı insanlar yalnız yaşamayı sever, yalnız yemek yemeyi,
yalnız uyumayı, yalnız seyahat etmeyi…
Benim gibilerse her şeyi en kalabalık haliyle sever…
Çünkü kurduğun rakı sofrasında akılda kalan şey balığın
tazeliği değil, kadehleri tokuştururken kurduğun cümleler, paylaştığın an,
baktığın yüz olur…
O zaman şimdi
yiyelim, nasılsa yarın yaktığım ekmekleri değil, beni hatırlayacaksın…